Bilimin İlahi Gerçeklikle Kesişimi
Yüzyıllardır insanlığın en derin sorusu değişmedi, “Tanrı nedir?” ya da daha doğru bir ifadeyle, “Evrenin ardındaki bilinç kimdir?”. Dinler, filozoflar ve mistikler bu soruya her zaman farklı cevaplar verdi.
Fakat 20. yüzyılın ortalarından itibaren bu tartışmaya yeni bir aktör katıldı, Kuantum fiziği. Atom altı dünyanın gizemli yasaları, maddi evrenden öte bir “bilinçli düzen” olabileceğini ima ediyor.
Bu yazıda kuantum teorisinin Tanrı anlayışına nasıl yeni bir boyut kazandırdığını ve tasavvufun bu konudaki kadim öğretileriyle nasıl buluştuğunu inceleyeceğiz.
Klasik Bilimden Kuantuma: Determinizmin Çöküşü
Newton fiziği evreni kusursuz işleyen bir makine gibi görüyordu. Her nedenin bir sonucu, her hareketin matematiksel bir karşılığı vardı. Bu bakış, Tanrı’yı evrenin dışındaki bir “ilk sebep” olarak konumlandırdı.
Ancak 20. yüzyıl başlarında Max Planck, Niels Bohr ve Werner Heisenberg gibi bilim insanları, atom altı dünyayı incelediklerinde bambaşka bir gerçeklikle karşılaştılar. Evren, kesinlik üzerine değil, olasılıklar üzerine kuruluydu.
Bir elektronun nerede olacağını bilemezsiniz, sadece orada olma olasılığını hesaplayabilirsiniz. Bu belirsizlik, evrende mutlak mekanik bir düzen değil, bilinçli bir “seçim alanı” olabileceğini düşündürdü.
Heisenberg bu yüzden şöyle demişti: “Evrenin temeli madde değil, matematik de değil, bilinçtir.”
Kuantum Alanı: İlahi Varlığın Bilimsel Metaforu mu?
Kuantum alan teorisine göre evrende madde diye bir şey yoktur, her şey “boşluk” gibi görünen, ama aslında enerjiyle dolu bir kuantum alanından doğar. Bu alan, görünmezdir ama her şeyi kuşatır ve her parçacık, her dalga bu alanın titreşimidir. İşte bazı bilim insanları bu durumu Tanrı bilincine benzer bir varlık olarak yorumlar.
Teologlar da benzer şekilde der ki: “Tanrı her yerde hazır ve nazırdır. O, görünmezdir ama varlığın özüdür.”
Bu bakışta Tanrı, dışarıda bir yaratıcı değil, varlığın kendisidir, tıpkı kuantum alanının tüm evreni kuşatması gibi. Bu konuyla ilgili daha kapsamlı bir inceleme için “Tasavvufta ve Bilimde Işık Kavramı” başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.
Tasavvufta “Vahdet-i Vücûd” ve Kuantum Birliği
İbnü’l Arabi’nin “Vahdet-i Vücûd” anlayışı, Tanrı ile yaratılanın özde bir olduğunu söyler. Bu öğretiye göre var olan her şey, Tanrı’nın isimlerinin bir yansımasıdır. Evren bir aynadır, insan, o aynada kendini gören Tanrı’dır.
Kuantum düzeyinde de benzer bir ilke işler, dolanıklık (entanglement). İki parçacık birbirinden ışık yılları uzak olsa bile, biri değiştiğinde diğeri aynı anda etkilenir. Bu, evrendeki her şeyin tek bir bütünlük içinde var olduğunu gösterir.
Tasavvuf bu birliği sezgiyle kavramış, kuantum fiziği ise matematikle açıklamıştır. Farklı yollarla ulaşılan aynı hakikat; “Bir olanın içinde çokluk, çokluğun içinde Bir vardır.”
Bu konu hakkında daha geniş bir araştırma için “Zen, Taoizm ve İslam Mistisizmi” başlıklı yazımızı ziyaret edebilirsiniz.
Gözlemci Etkisi: Yaratılışın Bilinçle İlişkisi
Kuantum deneyleri, bir gerçeği defalarca kanıtladı. Bir parçacığın davranışı, onu gözlemleyen bilince göre değişiyor. Bu olgu “gözlemci etkisi” olarak bilinir. Bu durum, “Evreni kim gözlemliyor?” sorusunu doğurur. Cevap olarak birçok bilim insanı “evrensel bir bilinç” fikrine yönelmiştir.
Tasavvuf ve teoloji açısından bu, Tanrı’nın sürekli yaratışı (halq-i cedid) ilkesine denk gelir. Evren her an yeniden yaratılmakta, her an Tanrı tarafından “gözlemlenmektedir”.
Bu anlayışta Tanrı pasif bir gözlemci değil, her an varlığı var eden canlı bir bilinçtir.
Bilim ve İnanç: Zıtlık Değil, Bütünlük
Kuantum teorisi, dini dogmaları kanıtlamaz, ama onların arkasındaki metafizik sezgiyi destekler. Modern bilim, Tanrı’nın “nasıl” yarattığını anlamaya çalışırken, mistisizm, “neden” yarattığını anlamaya çalışır.
Biri dış dünyayı analiz eder, diğeri iç dünyayı keşfeder. Sonuçta ikisi de aynı gerçeğe işaret eder. Evren bilinçli bir düzenin ürünüdür.
Kuantum çağında artık din ile bilimin ayrılığı değil, bütünlüğü konuşuluyor. Çünkü insan hem madde, hem ruh, hem gözlemci, hem de gözlemlenendir.
Daha önce yazdığımız “Teoloji ve Bilim İlişkisi” başlıklı yazımızda da din ile bilimin kesişim noktalarını incelemiştik.
Kuantum Tanrı Anlayışı: Sonsuzun İçindeki Bilinç
Kuantum fiziği, Tanrı kavramını “dışsal bir yaratıcı” olmaktan çıkarıp, evrenin kendi bilinci olarak yeniden tanımlar. Bu bakış, bilimi ilahlaştırmaz, aksine bilimin dilini tevhidin modern bir ifadesi haline getirir.
Tasavvuf ehlinin “Hakikatin Birliği” dediği şey, bugün bilim insanlarının “evrensel alan birliği” olarak araştırdığı şeydir. Sonuçta Tanrı bir hipotez değil, varlığın kendini bilmesidir.
Kaynaklar:
- İbn Arabi, Füsûsü’l Hikem.
- Roger Penrose, The Road to Reality.
- Werner Heisenberg, Physics and Philosophy.
- David Bohm, Wholeness and the Implicate Order.
- Max Planck, Scientific Autobiography and Other Papers.








Bir yanıt yazın