Tasavvufta Yolculuğun Nihai Hedefi
Tasavvuf, insana yalnızca ahlâkî bir güzellik kazandırmayı değil, aynı zamanda ruhu derinlemesine olgunlaştırmayı amaçlayan bir içsel yolculuktur. Bu yolculukta nefis mertebelerinden geçen salik (yolcu), kalbin arınmasına, sır kapısının açılmasına ve nihayetinde en yüce makam olan marifetullaha ulaşmaya çalışır. Marifetullah, kelime anlamıyla “Allah’ı Bilmek”tir, fakat bu bilgi zihinsel değil, kalbi bir idrak ve varoluşsal bir farkındalıktır.
Marifet ve İlim Arasındaki Fark
Tasavvufta ilim, öğrenilen, zihinde yer edinen bilgidir. Ancak marifet, kalbin bizzat yaşadığı ve tattığı bir bilme hâlidir. Aradaki fark, ateşi kitaplardan öğrenmek ile ateşe dokunarak sıcaklığını hissetmek arasındaki fark gibidir. Sûfîler der ki: ”İlim aklın gıdasıdır. Marifet ise kalbin gıdasıdır.”
İlim insanı bilgili yapar, marifet ise insanı dönüştürür. Bu yüzden marifetullah, yalnızca kavramsal bilgiyle değil, ibadet, zikir, riyâzet ve tefekkürle elde edilen, kalbe nakşolan bir hakikattir.
Sır Kapısından Marifet’e
Tasavvufta sey-ü sülûk yolculuğunda nefis mertebeleri (emmâre, levvâme, mülhime, mutmainne, râdıye, mardıyye, kâmile) geçilir. Nefsin terbiyesiyle salik, kalbinin hakikati görmesine hazırlanır. Bu aşamada sûfîler “sır” denen bir boyuta ulaşır.
- Sır, kalbin ötesindeki derin bir latîfedir.
- Burada insan, ilâhî hakikatlerin perde arkasını idrak eder.
- Sır kapısı açıldığında, kul artık sadece “inanmaz”, aynı zamanda “görür” ve “bilir”.
İşte bu kapıdan sonra insan marifetullah’a yönelir. Çünkü sırdan sonra gelen idrak, doğrudan Hakk’ın tecellilerini temaşa etmektir.
Marifetullah’ın Hakikati
Marifetullah, Allah’ı zâtıyla değil, isim ve sıfatlarının tecellisiyle bilmek demektir. Çünkü ilâhî zât mutlak ve bilinemezdir, ancak tecellileriyle insanın gönlünde idrak edilebilir.
- Kul, varlığının aslında bir gölge olduğunu, hakiki varlığın Allah’a ait bulunduğunu idrak eder.
- “Ben kimim?” sorusu, “Ben O’nun bir tecellisiyim” hakikatiyle cevap bulur.
- Marifetullah, kulun kendini yok bilmesi, Hakk’ı ise mutlak varlık olarak görmesidir.
Sûfîlerin dilinde bu hâl, “Kendini Bilen Rabbini Bilir” hadisinin en derin tecellisidir.
Hakikatin Merkezi
Tasavvufta bütün yolculuk, aslında insanın özüne dönmesinden ibarettir. Çünkü insan, Allah’ın isim ve sıfatlarının bir aynasıdır. Marifetullah, kulun bu aynayı cilalaması, kirlerden temizlemesi ve orada Hakk’ın tecellisini görmesidir. Bu yüzden sûfîler marifetullah’ı “hakikatin tam merkezi” olarak tarif ederler.
İnsanın kalbi, evrenin küçültülmüş bir nüshasıdır. Kalpteki sır boyutu açıldığında, insan evrendeki bütün hakikati kendi özünde bulur. Hakikatin merkezi, insanın özüdür, oradan Hakk’a ulaşılır.
Marifetullah: Yolculuğun Son Perdesi
Marifetullah, tasavvuf yolunun en yüce hedefi, ruhun en saf idrakidir. Bu hâl, kulun Allah ile arasındaki perdeyi kaldırarak hakikatin merkezine ulaşmasıdır. Sûfîler için marifetullah’a ermek, hem kalpteki huzurun hem de evrensel birliğin en yüksek idrakidir. İnsanın yolculuğu burada tamamlanır, çünkü kul artık kendini değil, Hakk’ı görür.
Kaynaklar:
- Kuşeyrî, Risale-i Kuşeyrîyye
- İbnü’l Arabî, Fütûhâtü’l-Mekkiyye
- Mevlânâ, Mesnevî
- Annemarie Schimmel, Mystical Dimensions of Islam


Bir yanıt yazın