Kötülük Problemi

Teolojinin En Zor Sorusu

İnsanlık tarihi boyunca en çok sorulan ve en az cevaplanabilen sorulardan biri şudur, Eğer Tanrı mutlak iyi, mutlak güçlü ve mutlak adil ise, dünyada neden kötülük vardır? Teolojinin merkezinde yer alan bu mesele, yalnızca dinî inançların değil, aynı zamanda felsefenin, tasavvufun ve insanın vicdani sorgulamalarının da konusu olmuştur.

Savaşlar, doğal afetler, hastalıklar, zulüm ve adaletsizlikler, bunların hepsi, inançlı yada inançsız fark etmeksizin, insan zihninde derin bir sorgulama doğurur. İşte bu tartışma teolojide “kötülük problemi” veya “teodise sorunu” olarak bilinir.


Kötülük Probleminin Felsefi Çerçevesi

Felsefe tarihinde, özellikle Epikür’e atfedilen ünlü bir sorulama vardır.

  • Tanrı kötülüğü engellemek istiyor ama engelleyemiyor mu? O halde O mutlak güçlü değildir.
  • Engelleyebiliyor ama istemiyor mu? O halde O mutlak iyi değildir.
  • Hem engelleyebiliyor hem de istiyor ama kötülük yine de var mı? O halde Tanrı’nın varlığı sorgulanır.

Bu argüman, teoloji ile felsefenin en keskin çatışma noktalarından birini oluşturur.


Teolojide Kötülük Sorunu

Teolojik gelenekler kötülük problemini farklı şekillerde ele almıştır.

  • Yahudilikte kötülük genellikle ilahi sınavın bir parçası olarak görülür. Tanrı insanı denemek için kötülüklere izin verir. Eyüp kıssası bunun en güçlü örneklerindendir.
  • Hristiyanlıkta kötülük, “ilk günah” doktriniyle ilişkilendirilir. Âdem ile Havva’nın itaatsizliği, dünyaya hem fiziksel hem de ahlaki kötülüğü taşımıştır. İsa Mesih’in gelişi ise bu günahın kefareti olarak görülür.
  • İslam’da kötülük, hem imtihan (sınanma) hem de hikmet çerçevesinde değerlendirilir. Kur’an’da “Sizi biraz korku, açlık ve mallardan eksiltme ile imtihan edeceğiz” (Bakara 155) ifadesi, kötülüğün bir sınav vesilesi olduğunu vurgular. Aynı zamanda her kötülüğün arkasında, insan aklının kavrayamayacağı bir ilahi hikmet olduğuna inanılır.

Tasavvufî Bakış: Kötülük Görünenin Ötesinde mi?

Tasavvuf ehline göre, evrende “mutlak kötülük” yoktur. Her şey, ilahi iradenin bir yansımasıdır. İnsan aklı bazı olayları kötü olarak görür ama o olay, daha büyük bir hakikatin parçasıdır.

Mevlânâ şöyle der: “Sen şer görürsün ama onda nice hayırlar gizlidir. Sen hayır sanırsın ama sonunda şer çıkar. Sen bakmayı bırak, O’nun kudretine bırak.”

İbn Arabî ise daha ileri giderek, kötülüğü aslında “göreceli” bir kavram olarak görür. Ona göre varlıkta yalnızca Allah’ın tecellileri vardır, biz sınırlı aklımızla bu tecellilerden bazılarını hoş, bazılarını nahoş buluruz.


Modern Teolojide Kötülük Problemi

Çağdaş dönemde kötülük problemi hem dini hem de seküler bağlamda yeniden tartışılmıştır.

  • Alvin Plantinga gibi Hristiyan filozoflar, “özgür irade savunusu” ile kötülüğün insanın özgür seçimlerinden kaynaklandığını ileri sürer. Tanrı, özgürlük vermek için kötülüğe izin vermiştir, çünkü özgür irade olmadan gerçek iyilik de olmaz.
  • İslam düşüncesinde de benzer şekilde insanın iradesi ön plana çıkar. Kur’an’da “Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür, kim de zerre kadar şer işlerse onu görür” (Zilzal 7–8) ayeti, kötülüğün sorumluluğunu insana yükler.

Kötülük Probleminin Manevî Boyutu

Kötülük problemi sadece zihinsel değil, aynı zamanda varoluşsal bir sorudur. Bir insan acı çektiğinde, teolojik açıklamalar çoğu zaman yeterli olmaz, kalbi teselli eden şey inanç ve teslimiyettir.

Tasavvufta bu, “sabır” ve “tevekkül” kavramlarıyla karşılık bulur. İnsan, başına gelen musibeti bir kayıp olarak değil, hakikate yaklaşmanın bir fırsatı olarak görür.


Kötülüğün Perdesi Ardında

Kötülük problemi, hiçbir zaman tam anlamıyla çözülmüş bir mesele değildir. Çünkü bu soru, insan aklının sınırlılığı ile ilahi iradenin sınırsızlığı arasındaki uçurumda ortaya çıkar, ama şunları söylemek de mümkündür:

  • Teoloji, kötülüğü ilahi hikmet ve imtihanla açıklamaya çalışır.
  • Felsefe, akılcı sorgulamalarla meseleyi açar.
  • Tasavvuf, kötülüğün aslında “göreceli” olduğunu ve her şeyin ilahi bir tecelli olduğunu vurgular.

İlahi Adaletin Sırrı

Kötülük problemi belki de insana, şu hakikati öğretir. “Dünya nihai bir adalet yeri değildir. Gerçek adalet, ölüm ötesinde, mutlak hakikatle karşılaşma anında ortaya çıkacaktır.“ Bu yüzden birçok mutasavvıf, kötülüğü çözülmesi gereken bir problemden ziyade, insanı derinleştiren bir sır olarak görmüştür.


Kaynaklar:

  • Plantinga, Alvin. God, Freedom, and Evil. Eerdmans.
  • Hick, John. Evil and the God of Love. Palgrave Macmillan.
  • Gazâlî, İhyâ-u Ulûmiddîn.
  • İbn Arabî, Fusûsü’l-Hikem.
  • Mevlânâ, Mesnevî.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir