Tasavvufta Tevazu ve Hiçlik

Gerçek Güç Teslimiyettedir

Tasavvufun merkezinde yer alan tevazu (alçak gönüllülük) ve hiçlik kavramları, insanın hakikate yaklaşmasının en derin yollarındandır. Modern dünyanın “benlik” ve “başarı” takıntısının aksine, sufi öğretisinde insan, benliğini eriterek hakiki kudrete ulaşır. Gerçek güç, egoyu büyütmekte değil, onu yok ederek Hak ile bir olmaktadır.

“Hiçlik olmadan varlık anlaşılmaz.” – Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî


Tevazu: Benliği Eriştiren İncelik

Tevazu, sadece başkalarına karşı alçak gönüllü davranmak değildir, daha derin anlamda benlik duvarlarını aşmak ve aynı zamanda “ben” illüzyonunu fark etmektir. Tasavvuf ehline göre, insanın kendi hiçliğini idrak etmesi, Tanrı’nın sonsuzluğunu kavramasının başlangıcıdır.

Mevlânâ şöyle der: “Bir dağ gibi olma, toprak ol ki gül bitsin sende.” Bu söz, tevazunun insanı ilahi hakikatin toprağına dönüştürdüğünü anlatır. Ego dağ gibidir (yüksek, sert ve kibirli, ama tevazu toprak gibidir) alçak, ama her tohumun hayat bulduğu zemindir.

Daha önce yazdığımız “Kalp Merkezli Bilinç” başlıklı yazımızda da bahsettiğimiz gibi, tevazu kalbi temizler ve ilahi bilince açılan kapıyı aralar.


Hiçlik: Yoklukta Varlığı Bulmak

“Hiçlik”, sufiler için nihilist bir kavram değil, aksine mutlak varlığa giden kapıdır. Çünkü insanın kendi varlığını “hiç” görmesi, onu yokluğa değil, Hak’ta varlığa taşır. Bu anlayışta, yokluk bir son değil, Tanrı’nın varlığında erime sürecidir.

Hallâc-ı Mansûr’un “Enel Hak (Ben Hakk’ım)” sözü, bu hiçlik halinin zirvesidir. Ego konuşmaz artık, konuşan, içindeki ilahi özdür. Bu konuda daha derin bir okuma için “Tanrı Benim Sözünün Derinliği” yazımıza da göz atabilirsiniz.

Hiçlik makamına ulaşmak, “ben”in tüm iddialarını terk etmeyi gerektirir. Bu, kudretin paradoksudur. Kendini yok eden, hakiki kudretle dolu hale gelir.


Teslimiyet: Güçlü Olmanın Sessiz Hali

Tevazu ve hiçlik, teslimiyetle tamamlanır. Teslimiyet, pasif bir boyun eğme değil, ilahi plana gönüllü bir uyumdur. Sufi, başına geleni kader olarak değil, eğitim olarak görür. Kaderin sert rüzgarlarında direnmeyi bırakıp, rüzgarla dans etmeyi öğrenir.

Bu bilinci daha önce ele aldığımız “Kader ve Kuantum Belirsizliği” yazımızda da vurgulamıştık. Tevazu, insanı rüzgar karşısında esnek kılar ve kırılmadan eğilmesini sağlar. İşte o eğiliş anında, ruh en yüce mertebesine yükselir.


Egonun Çözülmesi: Modern İnsan İçin Sufi Reçetesi

Modern insan, “ben kimim?” sorusunun cevabını dışarıda, başarıda, unvanda arıyor. Oysa tasavvuf, cevabı içeride bulur: “Ben, ben değilim.”

Ego, sürekli var olmak ister. Oysa ruh, varlıktan kurtulmak ister. Bu çelişki, insanın tüm acısının kaynağıdır. Hiçlik bilinci, bu çatışmayı sonlandırır. Artık insan, kendi varlığının taşıyıcısı değil, ilahi nefesin aracısıdır.


Gerçek Güç Teslimiyettedir

Sufiler der ki: “Teslim olan kurtulur.” Bu kurtuluş, dış tehditlerden değil, içteki benlik esaretinden kurtuluştur. Hiçlik bir zayıflık değil, Hak’ta var olmanın kudretidir. Tevazu bir geri çekilme değil, kalbin genişlemesidir.

Hiçlik makamına eren derviş, artık korkmaz, istemez, iddia etmez. O sadece vardır, ama kendi adına değil, Hak adına. Ve işte o anda, evren onunla bir olur.


Kaynaklar:

  • İbn Arabî, Fütûhâtü’l-Mekkiyye.
  • Abdülkadir Geylânî, Fütûh’ül Gayb.
  • William C. Chittick, The Sufi Path of Love.
  • Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî-i Şerif.
  • Annemarie Schimmel, Mystical Dimensions of Islam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir